bizim telefonumuz yıllarca numarayı hakikaten çevirdiğiniz telefonlardan oldu. mesela sıfır için taaaa sıfıra geçirirdiniz parmağınızı sonra çevirirdiniz o metal tırnağa kadar bırakıverirdiniz. tırrrrrrrt sesinden sonra ikinci rakama geçerdiniz.
bu durumda o yaşlarda evde olmayan her şeyin en güzel olduğunu düşünen bendeniz hep tuşlu uuuuupuzun kablolu duvar telefonumuzun olacağı zamanları hayal ederdim. hayal işte, küçük ama o zaman için önemli bir hayal. bir çocuk için çok öenmli belki ama aslında varlığının da yokluğunun da bir şeyi etkilemediği bir hayal...
sonra eve tuşlu telefonlardan alındı, duvara asılmıyordu ama tuşları vardı işte. tıkır tıkır arayabiliyordunuz her yeri. diğer telefonu kaldırıp atmadık bir kenara paralel çekildi işte... ama tuşlu telefon oturma odasındaydı çevirmeli olansa salon girişinde, oturma odasından çok çok uzakta... dolayısıyla salonun sadece misafirler geldiğinde açılan bir oda olduğu zamanlarda; ailenin içinde yapılamayacak konuşmalarda, ilk aşkların gelip çatığı dönemlerde, salona kapanıp, yere yayılıp saatlerce saatlerce süren sohbetler o tııııırt sesi çıkaran telefonla yapıldı... anne seslendi içerden, yeter artık kapat o telefonu dedi defalarca... ama işte bi o telefon bi de ben kaldık salonda uzunca bir dönem...
ne diyordum...
şimdi telsiz telefon denilen nefretengiz aygıtın soğukluğundan mıdır, yoksa cep telefonu denen gereksiz cihazın elimize yapışmış olmasından mıdır bilmiyorum ama ev telefonuyla hiç konuşmuyorum. saatler süren, sabahları bulan kurlar zaten çok gerilerde kaldı -ne acı... ama o tombik, tırrt sesi çıkaran telefon hala evin baş köşesinde, kullanılmıyor ama kimse de atmaya kıyamıyor.
ve ben şimdi anlıyorum ki çocukken izlediğim gereksiz filmlerin gereksiz teknolojisi sadece soğukluk taşıyormuş. ben hala çevirme sesini duyduğum telefonumu seviyorum. belki telefonda konuştuğum kişiyle aram olmayınca telefona yürekten bağlandığımdandır, bilmiyorum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder